Bölüm 282 : Beklenmedik Bir Karşılaşma (1)

Yarınki maç için hazırlıklar yaparken. Phili konuştu. "Ama bence mantisler sandığımızdan daha kolay olabilir." Herkes Phili'ye döndü. Dikkatlerin üzerine çekilmesinden rahatsız olmuş gibi, mırıldandı. "Şey, böceklerin eklemleri ince, değil mi? İskeletleri de öyle. Aynen böyle." Phili kılıç sallıyormuş gibi bir hareket yaptı. "Bir çırpıda kesilmez mi? Ya da böyle vücudumla sertçe bastırırsam, çatlayıp kırılır." Böyle bir şey var. Bir sonraki yolculuğun imparatorlukta seni bekliyor Üç inçlik dilinizle dünyayı yönetebileceğiniz kılıç dilli diyar. Görünüşe göre Prens Phili Aden Solion böyle bir diyara ulaşmış. Kılıçlarla ilgili bir tartışmada ben bile onu yenemedim. Hızla kağıda yazdım ve haykırdım: "Git!!" "Git...?" "Mantislerin ne kadar korkunç olduğunu bilmiyorsun." "Daha önce mantis canavarlarıyla dövüştün mü?" "Tabii ki dövüştüm." Rania'nın sorusuna cevap verdim. "Uzun zaman önce, büyük ormanda, Böcek Kralı adında bir canavarla savaştım." Obern, "Yine böbürleniyorsun..." der gibi bir yüz ifadesi yaptı. Ama bu yalın gerçekti. "Böcek Kral Riokku inanılmaz bir canavardı. Bu binanın büyüklüğünde olduğunu söylesem inanır mısın?" "Ama doğru." Yalan değildi. "O zamanlar Gölge Ormanı'nda üç canavar grubu vardı. Üç Krallık gibi." Shu açıkça bizdi. Ve Wei, Silverback Akims'in liderliğindeki elleri olan yaratıklar grubu. Son Wu ise Böcek Kral ve böcek ordusu olurdu. 'Böcek Kralı on binlerce böcek canavarı yönetiyordu.' Çocuklar hâlâ ikna olmamış görünüyordu ama yavaş yavaş hikâyeye kapılmaya başladılar. "Aralarında birkaç yönetici seviye canavar da vardı. Kötü Yüz Örümcek ve General Centipede Mom." "Cen-centipede ne?" "İyi kalpli bir bayan vardı." Ve bu böceklerin arasında elbette mantisler de vardı. Onlarla doğrudan yüzleşmedim ama "Hayvanat Bahçesi Canavarları" ekibime oldukça zor anlar yaşatan rakiplerdi. 'Bir Kılıç Ustası bir keresinde şöyle demişti. Bir kedinin ağırlığı onlarca kat daha fazla olsaydı. Bir insanın ağırlığıyla aynı olsaydı. Onu avlamak için birkaç şövalye gerekirdi.' "Hangi Kılıç Ustası?" "Aynı şekilde, 100 kg'lık bir peygamber devesi düşün." "Hayır, ama hangi Kılıç Ustası... tamam." "Vücut büyüdüğünde, o ağırlığı taşıyabilmek için iskelet de sağlamlaşır. Böcekler vücut ağırlıklarına göre muazzam bir güce sahiptir. Ağırlıkları arttıkça bu güç de değişmez." Gerçekte, 100 kg bile ağırlığında olmayan bir mantis, birkaç yüz kilo ağırlığındaki yaban domuzlarını kolayca yakalardı. "Size göstermeliyim. Devasa canavarların ne kadar korkunç olduğunu." 「Devleşme lv2'yi kullanarak」 Vücudumu büyüttüm. 100 kg ağırlığında olacak kadar. Yani, yaklaşık 6 metre uzunluğunda bir anakonda gibi, çocuklara tepeden bakıyordum. Phili geri çekildi. "Uh, uhhh..." Tehditkar tavrımı artırdım. Obern sayesinde zaten oldukça fazla saygınlık kazanmıştım. Ve fark ettiğim kadarıyla, saygınlık arttıkça, korkutuculuğum da artıyor gibi görünüyor. Bu, şekilsiz varlığıma bir artı değer katıyor diyebilirsin. Kısa süre sonra Rania ve Amain'in yüzleri de sertleşti. Ve ben. "Sasasasat!" Kahkahalarla güldüm. "Nasıl, korkutucu mu?" Ancak o zaman çocuklar benim dersimi derinlemesine anladılar. "Sör Yılan'ın sözleri tamamen doğru." İzleyen Oliver başını salladı. Hatta alkışladı. "Böcek türü canavarlar çok korkutucudur. Özellikle tehditkar olan unsurları dış iskeletleridir." Bir mantisin dış iskeleti aslında o kadar da sert değildir. El ile bastırılırsa parçalanır. "Eğer böcek türü bir canavarsa, o zırhı sadece Rania Hanım kırabilir. Ama mantisler bile çok büyük olduklarında çok sağlam olurlar." Bir hançer ve bir uzun kılıç aynı anda çekti. "Kılıçlar, bu kadar zayıf silahlar dış iskelete karşı hiçbir şey yapamaz. O yüzden farklı silahlar kullanacaksın." Aslında, sabah yıldızı gibi silahlar böcek türü canavarlara karşı en etkili silahlardır. Zincirli, sivri uçlu metal bir topu olan küt bir silahtır. Geri tepme ve merkezkaç kuvvetini kullanarak böcekleri kolayca ezebilirsiniz. "Sabah yıldızları en iyisidir, ama kullanması çok zordur." Kılıçlarını yerine koyan Oliver, yerine el baltaları ve kalkanlar çıkardı. "Bunları kullanacaksınız." El baltalarını ve kalkanları Phili ve Rania'ya dağıttı. Amain'e ise hiçbir şey vermedi. "Peki ya ben?" "Amain, sen ateş büyüsü kullanacaksın. Böcekler ateşe karşı zayıftır. Leydi Rania ve Majesteleri ise büyücüyü korumak için ön saflarda yer alacaklar." Deneyimli bir avcıya yakışır şekilde, böcekleri nasıl avlayacağını biliyordu. "Saak!" (Tamam!) Şimdi özel eğitime başlayalım. Verilen süre sadece bir gündü. Aslında, baltaya ve kalkana alışmak için zar zor yeterli bir süreydi. Ancak özel eğitim sırasında bir şey netleşti... Tek bir kişi yüzünden, Oliver ve benim özenle öğrettiklerinin çoğu işe yaramaz hale geldi. "Hey!" Phili utangaç bir şekilde kafasının arkasını kaşıdı. "Neden bu kadar güçlüsün?" Bir saatten az bir sürede iki balta sapını kırmıştı. Bunun mantis ile karşılaşırken ne tür bir değişken yaratacağı merak konusu oldu. "Hadi, kayıtlar yakında kapanıyor! Kazanç/kayıp üzerine bahis yapabilir veya kazananı tahmin edebilirsiniz! Kazananı tahmin etme oranları..." Solarian'a prenslerin katılmasına rağmen, kumarbazlar etrafta müşteri arıyordu. Hayır, daha doğrusu prenslerin katılması kumarın daha da yaygınlaşmasına neden olmuştu. Obern sessizce sabrını geliştirdi. "Bahis yapmak istiyorum." Bahis yapmak istiyordu. Tüm cüzi servetini Phili ve ekibinin zaferine yatırmak istiyordu. Obern dıştan zengin bir asilzade gibi görünse de, aslında bir dilenciden pek farkı yoktu. Ancak bunu yapamazdı. Bu, konumuna yakışmayacak bir davranış olurdu. Emerald Okulu'nun bir profesörünün öğrencilerin maçlarına bahis oynaması. "Yine de, lütfen kazanın..." Bahis yapamasa da, öğrencilerinin zaferini herkesten çok istiyordu. Bunun yüzde doksanı, Phili'yi kazanmaya zorlayan Saray Kontu'nun tehditlerinden kaynaklanıyordu, ancak geri kalan yüzde on, bir şekilde öğretmen olmuş Obern'in kişisel arzusuydu. "Giriş!" Spikerin bağırmasıyla üç katılımcı sahneye çıktı. Phili, Amain ve Rania. Dairesel arenaya girdiklerinde seyirciler büyük bir coşkuyla alkışladı. Sonuçta, finalin ilk maçı başlıyordu.